“Medeni Ülke” dendiğinde aklımıza genellikle batıdan bir ülke gelir. Bahsedilen ya bir Avrupa ya da Kuzey Amerika ülkesidir. Oysa “medeni” kavramı bu kadar dar bir kavram değildir. Ülkemizden batıya değil de doğuya doğru gidildiğinde de karşımıza tahminimizden çok daha medeni ülkeler çıkar. Köklü tarihleriyle “Medeniyet” olma unvanını taşımalarının yanında “Medeni” kavramıyla da uygar, çağa ayak uydurmuş yaşam tarzlarıyla bizi karşılarlar. Doğuda bunun herhalde en iyi örneği Japonya’dır. Japonya ve Japon kelimeleri ülkemizde standartlaşmış bazı kavramları çağrıştırır. Ülkemizde kime Japonları sorsanız çekik gözlü, lepiska saçlı, Uzak Doğu sporu bilen, samuray torunu, teknoloji meraklısı bir toplum cevabı alırsınız. Evet “Japon” kavramı bunları kapsamakla beraber bu dar kavramlardan çok daha ötede ve derindedir.
Her şeyden önce şunu netleştirmekte fayda var. Japonlar siyah ve düz saçlı ve çekik gözlüler ama hepsi birbirine benzemiyor. Homojen bir toplum oldukları doğru; binlerce yıldır anakaradan uzak, ülkemizin yarısı büyüklüğünde bir adada yaşıyorlar. Ülke nüfusunun %98’i Japon kökenli vatandaşlardan oluşuyor. İstanbul’dan uçakla 11 saatte gittiğiniz ve 13 saatte döndüğünüz bir adadan bahsediyorum.
Bizlere göre çok farklı dinamikleri olan bir toplum Japonlar. Cebinizde nakdiniz varsa ki bu günlerde biraz zor, ülkeyi ziyaretinizde bunu çok kolay gözlemleyebiliyorsunuz. Para kriterini öne çıkardım keza dünyadaki gelişmiş birçok ülkeden farklı olarak ülkemize vize uygulamıyorlar. Schengen ve ABD vizeleri gibi görüşmek için aylarca bekleme derdi yok. Pasaportunuzu cebinize koyup internet üzerinden birkaç form doldurarak, İstanbul’dan direkt uçuşla Tokyo’daki iki havaalanından birine uçabilirsiniz. Bütçe önemli çünkü uçak bileti fiyatları el yakıyor. Tokyo’da iki havaalanı var: Haneda ve Narita. İki havaalanı da 2022 sıralamasında dünyada ilk 10’un içinde.
Tokyo’ya ilk indiğiniz andan itibaren Japonya’da istihdam oranının ne kadar yüksek olduğunu herhangi bir istatistik görmeden anlayabilirsiniz. Her iş için birden fazla ve her yaştan görevli var. Ben bir ara içimden “Bunların bir kısmı fazla, ben olsam işten çıkarırım” diye düşündüm gayri ihtiyari. Benimkisi biraz taşra kafası muhtemel. Ekonomileri bütçe fazlası verdiği ve her yaştan insanın çalışması gerektiği bağlamında tezim çürüyor zaten. Bu arada Japonya’da işsizlik oranı %2,8 ve emeklilik yaşı 64. Yaşam süresinin nerdeyse 85 olduğunu ve kişi başı yıllık ortalama gelirin 45.000 $ olduğunu öğrenince taşlar yerine oturuyor. Ülkemizde %20’lerde gezen genç işsizliğiyse Japonya’da %4,7. Onlar da büyük oranda “Pachinko” denen oyun salonlarında zaman geçirmeyi tercih eden Japon gençlerinden oluşuyordur bence.
Ülkemizin yarısı kadar bir adada, 125 milyon nüfusla nasıl kaos yaşamadıklarını ve sorunu nasıl aştıklarını gözünüzle görebiliyorsunuz. Topraklarını etkin kullanmayı öğrenmişler ve çok güçlü bir ulaşım ağları var. Tokyo’da konutlar harici nerdeyse tüm binalar yüksek. Gözlem yapmak için yüksek bir binanın mesela Tokyo Parlamento Binası’nın gözlem katına çıkarsanız, bir gökdelenler şehrinde olduğunuzu görüyorsunuz. Yoğun ve yüksek şiddetli bir deprem kuşağında olan Japonya’da depremin inşaat konusunda çoktan bir sorun olmaktan çıkmış olduğunu anlıyorsunuz. Bu konuda ülkemizden çok farklı bir boyuttalar maalesef. Şehirde 300 kilometrenin üzerinde uzunluğu olan metro ve tren hatları günlük 9 milyonun üzerinde insanı taşımakta. İlgimi çok çeken bir detay da alanı kullanma yetenekleri; Tokyo gökyüzüne üç boyutlu olduğu gibi yer altına da uzanıyor. Tren hatlarını öyle güzel gizlemişler ki yeryüzü hizasında yürürken rayları hiçbir yerde görmüyorsunuz. Ancak yüksek bir yere çıkınca rayları fark ediyorsunuz.
Japon gençleri şaşırtıcı şekilde pek de yabancı dil bilmiyorlar. Kendi adıma merakımdan bir miktar dillerini konuştuğum için idare ettim ama özellikle restoranlarda İngilizce menü bulamazsanız ve yemeklere de aşina değilseniz kafanızdakinden çok farklı bir yemeği yemek zorunda kalabilirsiniz. Yemek konusuna ayrıca değineceğim ama başka bir gözlemim beni hayrete düşürdü ve sevindim işin açıkçası. Koca bir Tokyo şehrinde sokakta sigara içilmiyor. Sigara içmek isteyenler için açık alanlarda yanları çoğunlukla cam ile kapalı sigara içme alanları oluşturulmuş ama elinde sigara ile kimse sokaklarda yürümüyor. Dediklerine göre elinde sigarayla yürüyen olursa da hemen birileri tarafından uyarılıyormuş. Toplum bilinci üst düzeyde anlayacağınız.
Tokyo pırıl pırıl bir şehir. Gökdelenlerin arasında çok geniş ve düzenli parklar var. Hafta sonları biraz kalabalık oldukları gerçek ama yerde bir tane çöp göremiyorsunuz hatta çöp kutusu bile yok denecek kadar az. Yerleri süpürenler var ama zaten yere çöp atan yok, onlar daha çok yaprak süpürüyorlar. Çöplerini nereye atıyorlar diye merak ettim, evlerine götürüp ayrıştırarak atıyorlarmış. Şehirde enerji ihtiyacı doğalgaz ile çözüldüğünden havası da temiz. Yalnız merkez nüfusu 14 milyon, metropol toplamı 38 milyon olan bir şehir için büyük başarı bence. 5.000 m2 ‘den fazla alanı olan inşaatlarda ”Greenery Programı” çerçevesinde alanın en az %30’unun yeşil alan olma zorunluluğu var. 2025’den sonra inşa edilecek tüm konutlara güneş enerjisi kullanma şartı getirilmiş ve 2030 sonrası tüm araçların elektrikli üretilmesi planlanıyormuş. Daha ne olsun!
Tarım alanları ülkenin ancak %20’sini kapladığından Japon mutfak kültürü deniz mahsulü ağırlıklı. Korkmanıza gerek yok. Eğer deniz mahsulü yemekten çekinmiyorsanız Japonya’da aç kalmazsınız. Uzak Doğu mutfaklarından izlediğimiz videolardaki gibi börtü böcek yok menülerinde. Yanınızda konserve gibi hazır gıdalar taşımayın, her türlü restoran bulunuyor şehirde. Ben bile 4 tane Türk restoranı saydım Tokyo’da. Ama siz gittiğiniz coğrafyanın mutfağını deneyin derim. Japonlar tavuk yemeklerinden anlıyorlar. “Yakitori” denen tavuk şişleri severek tüketilebilecek cinsten. “Sushi” “Sashimi” gibi çiğ deniz gıdaları yanında “Tempura” gibi kızartmalar, “Soba” ve “Udon” gibi erişte temelli yemekler, “Ramen” gibi doyurucu, bol malzemeli çorbalar çıkıyor karşınıza. Japonlar yediklerinden midir, ekmek yemediklerinden, az yediklerinden midir bilemem, kilolu değiller. Obez insana rastlamadım, kilolu insan sayısı da bir elin parmaklarını geçmez. Parklarda günün her saatinde koşan, tempolu yürüyüş yapan her yaştan insanla karşılaşıyorsunuz. Kadını, erkeği, yaşlısı, genci çok dinç bir toplum.
Tokyo gördüğüm ve hissettiğim kadarıyla güvenli bir şehir. Tokyo’da kaldığım sürede yalnız Shinjuku merkez bölgesinde gece 11:00’de 2 polis gördüm. Silahları bile olmayan bu güvenlik görevlileri restoranların bulunduğu sokaklardan ağırca geçip gittiler. Restoran deyince Japonya’da hiçbir yerde, restoranlar da dâhil bahşiş kültürü yok. Deneyenler olmuş, bir kısım Japon anlayamamış, anlayanlarsa bunu biraz terbiyesizce, aşağılayıcı bir davranış olarak görmüşler. Demir paranın hâlâ alım gücünün olduğu ülkede hesabınızı nakit öderseniz, para üstünü kuruşu kuruşuna size öderler. Şaşırmayın, parayı elinize doğrudan vermezler, önünüzdeki ağırlıklı metalden yapılmış kaba bırakırlar.
Japonya’nın pahalı bir ülke olduğu bilinir ama dikkatimi çeken konu ülkemizde yemek yediğimiz, kahve içtiğimiz fiyatlara Tokyo’da da çok rahatlıkla yemek yiyebiliyorsunuz. Alım gücünün Türkiye’nin çok üstünde bir ülkede tüketim tutarları bizimle paralel gidiyorsa herhalde sormamız gereken soru Japonya’da değil ülkemizdedir diye düşünüyorum.
Tokyo’nun gözden kaçırmayacağınız bazı özelliklerinden bahsedeyim. Şehirde her yerde sıklıkla bulabileceğiniz, ev tuvaleti temizliğinde ve ücretsiz tuvaletler var. Yağmura sokakta yakalanırsanız bir köşe başındaki kutudan şemsiye alıp, yağmur dinince başka bir köşe başındakine bırakabilirsiniz. Parkta yere oturmayı planlıyorsanız çimenlerin köşesinde bir sepete konmuş yer örtülerinden alıp işiniz bitince yerine koyabilirsiniz. Tokyo’da çok az sayıda gördüğüm evsizlerin bile yaşam alanları 5S kuralına uygun ve düzenli. Adeta evleri düzenli ve temiz ama dört duvarı yok. Ben şahsen yatağından kalktığında battaniyesiyle yatağını örten, şişelerini ve eşyalarını bir market rafı kıvamında dizen bir evsizi hiçbir yerde görmedim.
Yılda milyonlarca araç üreten Japonya’da yolda gördüğünüz araçların markaları tanıdık ama modelleri bugüne kadar hiç görmediğim, kutu gibi ve mütevazı şekilde üretilmiş araçlardan oluşuyor. Anlayacağınız Japonlar otomobil konusunda çoktan ihtiraslarından sıyrılmışlar.
Baştan beri anlattıklarımın, gözlemlerimin hepsinden ayrı ve bence hepsinin temelini oluşturan, Japonya’nın bugünkü “Gelişmiş Ülke” statüsüne gelmesini sağlayan ana bir kavram var; o da “Ahlak Anlayışı”. Çok üst düzeyde ahlak ve saygı anlayışı olan bu toplumun hiçbir arenada bence yenilme şansı yok. Belki nüfusunun yarısının dini bir inancının olmadığı, Şintoizm inancının yaygın olduğu bu toplumda kimse kimsenin hakkını yemiyor. Sırada “Bir şey soracaktım” diye önünüze geçmiyorlar, üstünüze yürümüyor arkanızdan dolanıyorlar, en ufak bir konuda söze özür dileyerek başlıyor veya teşekkür ediyorlar. Kurallar varsa uyuluyor, nasıl çiğnenir diye düşünmüyorlar. İlginç bir anekdot paylaşayım: Metro için aldığım bilet turnikeden geçerken ötünce tedirgin oldum. Bir görevli hızlıca yanıma geldi ve beni bilet gişesine davet etti. Elimdeki bileti alarak başka bir bilet ve yanında bir miktar da nakit para iadesi yaptı. Meğer ödediğim bedel gittiğim istasyona göre fazlaymış, bu nedenle turnike uyarmış. Daha fazla söze gerek yok herhalde.
İşte Japonya küçük yüzölçümü, coğrafi zorlukları, okyanustaki yalnızlığı ama bir o kadar da teknolojik, bilimsel ve ahlaki başarısıyla görülmeye değer bir ülke. Bir gün fırsatınız belirirse bu fırsatı kesinlikle kaçırmamanız gereken bir toprak. Ama şu aralar alım gücümüzün biraz artmasını bekleyeceğiz gibi görünüyor!
Taylan AHISKAL
23/05/2023